Sakarya Gazetesi Köşe Yazıları

NİTELİKLİ OKUMA KÜLTÜRÜ

“Eğitim” ve “öğretim” başka kavramlar olmasına karşın aralarında şöyle de bir ilişki bulunur: “Kısaca eğitim, öğrenip unuttuklarımızdan geriye kalana denir.” Okuduklarımızı unuttuğumuza göre niye hala ısrarla okumaya çalışıyoruz? Basit ve sığ bir okuma yerine iyi bir kitabı, iyi bir yazarın düşünce dünyasına girerek okuma alışkanlığı kazanmak kendimizde sandığımızdan daha derin izler bırakabiliyor, farkındalığımız artıyor, kişiliğimiz dönüşebiliyor. Bu da bizi olup biteni anlama, konu üzerinde doğru yorumlar yapıp yaşantımızı şekillendirebilme yeteneği kazandırıyor. Zihin üzerine önemli çalışmaları bulunan Steven Pinker’e göre okumak bir “açı edinme teknolojisidir.” Bir başkasının düşünceleri beynimizin içine girdiğinde, dünyaya o insanın perspektifinden de bakabilme olanağı kazanıyoruz ve farklı insanların açılarından bakmayı deneyimledikçe de her şeye sadece kendi tekil, dar bakış açısından anlamaya çalışan bir insan olmaktan çıkıyoruz. Öyle ya, insan öğrendikçe evrenselleşiyor. Artan bilgi ve kitap çeşitliliği, insanı ister istemez seçici olmaya itiyor. Bundan elli sene önce “ne okursan oku, yeter ki oku” şeklindeki öğüt artık yerini “seçici ol, vaktini boşa harcama, sana katkıda bulunacak olana yönel” olarak değişiyor. İyi kitap uyuşturmuyor, uyandırıyor, farklılıkları belirginleştiriyor, algıyı artırıyor. Ludwig Feuerbach, “insan sarayda farklı, kulübede farklı düşünür” der. Yani düşüncelerimiz çevremizi değil ama çevremiz düşüncelerimizi yapılandırıyor. Bu nedenle ancak çevresine teslim olmayan insan farklılaşıp gelişebiliyor…
Yüzyıllar boyunca egemenler kolay yönetebilmek adına halkı cahil bırakmayı yeğlemişlerdir. Cahil halkı yönetmek kolaydır. Anımsarsınız Rektör Yardımcılığı görevini yürüttüğü sırada; “Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum” açıklamasıyla gündeme gelen öğretim üyesi iktidarca onurlandırılarak YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanmıştı. Okur yazarları denetlemenin en kolay yolu okuma alanını daraltmaktan geçer. Diktatörlerin en büyük düşmanı her zaman kitaplar olmuştur. Okuyanları ise din soslu tek tip eğitimden geçirerek düşünce alanını kısıtlamak da işe yarar bir projedir. Oysaki cehaletten kurtulmanın yolu cahil olduğunu anlayabilmekten geçer. Cehaletin, bağnazlığın gölgesinden çıkabilmemiz için sadece okumak da yetmez, “nitelikli okuma” kültürünü yerleştirmekten başka çıkar yol yoktur. Bir toplumu geleceğe hazırlamak; geçmişte yaptığın fetihleri anlatarak değil, bilim, sanat ve felsefe öğreterek yapılır. Neyi okuyacağımız konusunda seçici olmazsak yenilgimiz kaçınılmaz olur. Unutmayalım bilincin egemen kültüre olan teslimiyeti aklımızı kullanma becerisi ile ters orantılıdır…

Standart

Yorum bırakın