Sakarya Gazetesi Köşe Yazıları

TEK ADAM ÇOK BARO

Demokrasinin yürümesinin “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin yürürlükte olmasına bağlı olduğunu tüm demokrasi tarifleri yazar. Yani “yasama”, “yürütme” ve “yargının” ayrı çalışması ve birbirlerini denetleyebilme yeteneğinin olması demokrasinin vaz geçilmezidir. Yasama TBMM’de yasaları yapar, yürütme bu yasaları yürürlüğe koyup takip eder ve devleti yönetir, yargı da denetler. Tek adam rejimlerinde yasama Cumhurbaşkanı kararnameleri veya parti devleti tarafından küçük ortağın yardımıyla yapılır. Yürütme Cumhurbaşkanın kendisidir, yargı da yürütmeye bağlanmıştır. Yargının yürütmeye bağlanması FETÖ’nün lideri tarafından “mezardakilerin dahi oy kullanması gerekir” diyerek önemini belirttiği 2010 yılındaki referandum ile gerçekleştirilmiş, Ergenekon ve Balyoz adlı kumpas senaryolarının devreye sokularak ordunun dağıtılması sağlanmış, 2017 yılındaki referandumla da Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun (HSYK) yapısında oluşturulan değişiklikler sayesinde yargının yürütmeye bağımlı kılınması pekiştirilmiştir. Böylece HSYK’yı oluşturan hakimlerin büyük çoğunluğunun bizzat Cumhurbaşkanı tarafından atanması sağlanmış, beğenilmeyen kararları alan hakimler soruşturulmaya maruz bırakılmıştır. Son günlerde “Barolar” üzerinden koparılan fırtınalar ise Baroların yargının biat etmeyen tarafında yer alması, yandaş olarak görev yapmayı kabul etmemeleri yüzündendir. Kendilerine muhalif ses çıkmasını istemeyen iktidar, Baroları terbiye etme amacıyla “böl yönet” politikasını devreye sokarak, delege sistemiyle seçilen “Türkiye Barolar Birliği” Başkanının kendilerinden yana biri olmasını amaçlamaktadırlar. Yani önerilen çözüm: “Tek adam, çok Baro!..”
Sürdürülen neoliberal politikalar sonucu artan işsizlik, sosyal eşitsizlikler ve ekonomik bunalım pandemi sürecinde doğal olarak tavan yaptı. Tüm dünyada yönetenlerin öngörüsü ise daha fazla baskı, daha fazla anti-demokratik uygulamalar olarak yansıdı. Çünkü başka çözüm önerileri yok, ya sistemden vazgeçecekler ya da kaçınılmaz olarak sırtlarını dayadıkları mutlu azınlığı memnun edebilmek için faşizme yelken açacaklar. Tüm dünyada şimdilik uygulanan yöntem bu. Peki bu uygulamaların halkta hiç karşılığı yok mu? Elbette var. Mesela Fransa’da yeni yapılan yerel seçimlerde Yeşiller ve sol ittifak büyük sıçrama yaptı. Bütün büyük kentleri aldılar. Faşizme yatkın yönetimlerin artan baskıları halklarda uyanma ve silkinme yarattığı açıkça görülüyor. Zemin halkçı politikaların yükselişini görmek açısından son derece uygun. Durum ülkemizde de aynı. Baroları ele geçirme çabaları, işçilerin kıdem tazminatlarına el koyma girişimleri, muhaliflere açılan kişisel davalar, sosyal medyayı kapatma uğraşları, çok seyredilen muhalif TV kanallarını karartma kararları hep baskıyı artırma, aykırı çıkan sesleri kesme ve iktidarda bir süre daha kalabilmek için. Hepsi uzatmalarda bir gol atarız belki düşüncesinden kaynaklanıyor, yoksa maçın kaybedildiğini onlarda biliyor. Barolar yürüyor, işçiler memurlar meydanda, bıçağı kemiğinde hisseden diğer kesimlerin de yakındır hoşnutsuzluğunu göstermesi. Çözüm ise belli: “Tek Baro, Çok adam!..”

Standart

Yorum bırakın